tahammülsüzüm...
kalabalıklara, gürültüye, cumartesi işe gitmeye... çoğu zaman kendime.. bazen de üzerinde ilerlediğim incecik çizgiye... hangi tarafa düşeceksin, mavi? siyah - beyaz, cennet - cehennem... ya da bildiğimiz "hayat"... köşeyi dönünce karşına ne çıkacak? hayatının aşkı mı yoksa her bir hücreni ince ince oyacak sonsuz acı mı? bulutlarda mı gezeceksin yoksa cehennem azabı mı çekeceksin?...
"gerçekgeçirmez" duvarları olan bir dünya yaratmak ve kendimi sonsuza kadar oraya hapsetmek istiyorum... düşünmek, kaygılanmak, çabalamak yerine sadece hayallerin yaşandığı bir dünyaya.... kendi yazdığın senaryoların yönetmeni olmak.. baş oyuncusu olmak... iyi oynayamadın, baştan çekiyoruz.. bu sahneyi beğenmedim, fazla dramatik, yerine daha eğlenceli bir şeyler koyalım...
çünkü mutsuzum...
mutsuzluk değil de, kapana kısılmışlık, daha çok... ya da yorgunluk... ikisi de belki... hiçbir şey bildiğim yok bu aralar... bir ömür için bir ömür veriyoruz ya hani, sıkıntılı, gürültülü ve karbonmonoksit bir düşünce kalabalığı içinde, "kazanabilmek" için harcadığımız ömrümüzün orta yerinde ıssız ada düşlerimiz... hayatımızı gömüyoruz düşlerimizi gerçekleştirmeye çalışırken ve birşeyler hep imkansızlıkları fısıldıyor kulağımıza.. sen bu aralar ne duyuyorsun, mavi?
kalabalığım ben bu aralar... hayaletlerle dolmuş gibi her yanım.. odada tek başıma değilim sanki... o kadar çok ses var ki beynimde yankılanan, itip kakan, kaşındıran, kızdıran, yakan, sırıtan... elim sende oynuyoruz.. ebe olma sırası bende çünkü "hayat" beni "ebeledi"... şimdi gözlerim bağlı.. can hıraş bir çaba içindeyim birilerini yakalayabilmek için..
"aşksızlık" var biraz da.. hava gibi, su gibi, kömürde sandivç gibi... ayurveda, aroma terapi, akupunktur gibi... cennet gibi... cehennem gibi.. aşka gel desen bir türlü demesen bir türlü... iki ucu pis bir değnek gibi....
ama yorgunluk çok fena... beden değil ruh yorgun... hayatı yeni baştan yaşar mısın deseler, hiç düşünmeden kabul edecek bir ruh bu... ama şartım var, ilk hayatında yaptığı hataları hatırlayacak, tekrarlamamak için, ikinci şansının da içine etmemek için... oldu o zaman, başvurunuzu alalım ama görevli arkadaş yok bugün, siz yarın gelin, gelirken iki tane vesikalık fotoğrafınızı getirin. ikametgah ile sicil kaydına gerek var mı? yoo, gerek yok, sıfırlanacak ya zaten, iki fotoğraf yeter, bir de şu formu dolduracaksınız, bir de ikinci hayatınız nasıl olsun konulu bir kompozisyon yazacaksınız, sonra da mülakata alınacaksınız. ne zaman belli olur mülakat tarihi? valla, kesin bir şey söyleyemem hanfendi, şu an itibariyle mülakat için sıra bekleyen 3.158.456.489 kişi var, sizin kaydınızı alana kadar 10.000 kişi felan daha eklenir bu rakama, önümüzdeki 50 yıl içinde mülakata gelirsiniz herhalde. 50 yıla ölmüş olurum ben. merak etmeyin canım, öbür tarafta da şubemiz var.. ama o zaman şu formları da doldurmanız lazım, giderken de yanınızda götümeniz lazım, öbür taraftaki şubenin kuralları biraz daha sıkıdır, giderken bu formları da yanınıza almayı unutmayın, "sabıka kaydı" da isterler ama ordan alıcaksınız, ikametgah belli zaten, bi yere gideceğiniz yok, neyse, vesikalıklarla birlikte gelin yarın başvurunuzu yapalım, sıradakiiii...
uyusam uyansam.. ve herşey yoluna girmiş olsa....
gecenin şarkısı : taylor swift - untouchable
kalabalıklara, gürültüye, cumartesi işe gitmeye... çoğu zaman kendime.. bazen de üzerinde ilerlediğim incecik çizgiye... hangi tarafa düşeceksin, mavi? siyah - beyaz, cennet - cehennem... ya da bildiğimiz "hayat"... köşeyi dönünce karşına ne çıkacak? hayatının aşkı mı yoksa her bir hücreni ince ince oyacak sonsuz acı mı? bulutlarda mı gezeceksin yoksa cehennem azabı mı çekeceksin?...
"gerçekgeçirmez" duvarları olan bir dünya yaratmak ve kendimi sonsuza kadar oraya hapsetmek istiyorum... düşünmek, kaygılanmak, çabalamak yerine sadece hayallerin yaşandığı bir dünyaya.... kendi yazdığın senaryoların yönetmeni olmak.. baş oyuncusu olmak... iyi oynayamadın, baştan çekiyoruz.. bu sahneyi beğenmedim, fazla dramatik, yerine daha eğlenceli bir şeyler koyalım...
çünkü mutsuzum...
mutsuzluk değil de, kapana kısılmışlık, daha çok... ya da yorgunluk... ikisi de belki... hiçbir şey bildiğim yok bu aralar... bir ömür için bir ömür veriyoruz ya hani, sıkıntılı, gürültülü ve karbonmonoksit bir düşünce kalabalığı içinde, "kazanabilmek" için harcadığımız ömrümüzün orta yerinde ıssız ada düşlerimiz... hayatımızı gömüyoruz düşlerimizi gerçekleştirmeye çalışırken ve birşeyler hep imkansızlıkları fısıldıyor kulağımıza.. sen bu aralar ne duyuyorsun, mavi?
kalabalığım ben bu aralar... hayaletlerle dolmuş gibi her yanım.. odada tek başıma değilim sanki... o kadar çok ses var ki beynimde yankılanan, itip kakan, kaşındıran, kızdıran, yakan, sırıtan... elim sende oynuyoruz.. ebe olma sırası bende çünkü "hayat" beni "ebeledi"... şimdi gözlerim bağlı.. can hıraş bir çaba içindeyim birilerini yakalayabilmek için..
"aşksızlık" var biraz da.. hava gibi, su gibi, kömürde sandivç gibi... ayurveda, aroma terapi, akupunktur gibi... cennet gibi... cehennem gibi.. aşka gel desen bir türlü demesen bir türlü... iki ucu pis bir değnek gibi....
ama yorgunluk çok fena... beden değil ruh yorgun... hayatı yeni baştan yaşar mısın deseler, hiç düşünmeden kabul edecek bir ruh bu... ama şartım var, ilk hayatında yaptığı hataları hatırlayacak, tekrarlamamak için, ikinci şansının da içine etmemek için... oldu o zaman, başvurunuzu alalım ama görevli arkadaş yok bugün, siz yarın gelin, gelirken iki tane vesikalık fotoğrafınızı getirin. ikametgah ile sicil kaydına gerek var mı? yoo, gerek yok, sıfırlanacak ya zaten, iki fotoğraf yeter, bir de şu formu dolduracaksınız, bir de ikinci hayatınız nasıl olsun konulu bir kompozisyon yazacaksınız, sonra da mülakata alınacaksınız. ne zaman belli olur mülakat tarihi? valla, kesin bir şey söyleyemem hanfendi, şu an itibariyle mülakat için sıra bekleyen 3.158.456.489 kişi var, sizin kaydınızı alana kadar 10.000 kişi felan daha eklenir bu rakama, önümüzdeki 50 yıl içinde mülakata gelirsiniz herhalde. 50 yıla ölmüş olurum ben. merak etmeyin canım, öbür tarafta da şubemiz var.. ama o zaman şu formları da doldurmanız lazım, giderken de yanınızda götümeniz lazım, öbür taraftaki şubenin kuralları biraz daha sıkıdır, giderken bu formları da yanınıza almayı unutmayın, "sabıka kaydı" da isterler ama ordan alıcaksınız, ikametgah belli zaten, bi yere gideceğiniz yok, neyse, vesikalıklarla birlikte gelin yarın başvurunuzu yapalım, sıradakiiii...
uyusam uyansam.. ve herşey yoluna girmiş olsa....
gecenin şarkısı : taylor swift - untouchable
4 yorum:
hayat bir kaos..keşke kendi senaryolarımızn yönetmeni olsaydık gerçekten..olmadı bunu beyenmedim diyebilseydik..ne olursa olsun yaşamaya mecbursun bu bi şarkı ama gerçektende öyle..keşke dediğin bütün güzellikler seninle olsun deyip teselli etmekten de öteye geçemiyoruz:(((
derdim sonumun ne olacağını bilememek.. tezle ilgili demek istediğim.. bir de yapmayı istediğim çok şey var.. ne zaman gerçekleştirecek zaman ve de para bulacağım bilmiyorum.. hayat eşittir kaos.. çok doğru ama sanırımın önemli olan içimizde neler olup bittiği.. hani moda deyimle "iç huzur".. işte bu aralar en çok eksikliğini duyduğum şey...
herşey yolunda..bu yalan.
herşey boxbxk..bu yalan.
"bu yalan" da yalan, bu da.
nasıl istersen öyle olsun, algı,farkındalık,hissetmek,hormonlar,beden,ruh,benlik,düşünceler; komple herbirinden ve diğerlerinden parçalar ile iklimler şekillenir...
İlla yaz, illa bahar, illa kış yaşayım diyorsan, mutsuzluğu değil sürekli kahkaha atıp gözyaşısız ömrü tüketmek ve hiç pişman olmadan yoluna devam etmek istiyorsan bu istekler olmayacak birşey değil; ol de ve olsun.
inandın mı şimdi; sen bilirsin;kafeste olmak da, mutsuzluk da, kayıplar da, sevinçler de, başarılar da sıralı sırasız gelir geçer, zaman ben desem de demesem de akar, öyle böyle geçer; çiçekler açar,solar,açar,solar;hayat akar zamanla; kendini gerçek geçirmez sonsuza hapsetmek istiyorsan hoşgeldin Dünyaya :)gerçek orada, bildiğin biryerde,bildiğin birşey; öyle kompleks değil, öyle kötü değil, öte korkunç değil; gerçek bir yorum, gerçek bir bakı, gerçek algı; engin ufaklara bakarken herbir haltı kavrama, er'me, yunuslaşma, su olma, toprağa süzülen kar olma gibi birşey; gelip geçmek, büyümek ve çocuk kalan ynlaarı törpülerken her çocukta kendini, her çocukta sevdiklerini aramak, saflığa sarılıp kirin aslında insanı saramadığını iyiniyetle düşünmek, iyi niyetli olmaya, niyetsiz olmaya, hiç ve herşeye inanmaya benzer gerçek; sen geçirmesen gerçeği gerçek geçmez içbiryerden ve dünya olur rüya; oysa gerçek biraz düşte, biraz yorgun bedenin durulmasında, boşver kelimesinde....
hayaller hep olmuyor.hep iyi şey olmuyor.hep tebessüm dolu rüyalar uayndıktan 271 saat sonra unuluyor, düşmek kalkmak, yorulmak dinmek, kaybetmek kazanmak;zıtlarr içinde dalgalar içinde...
mutlu kalınsın, mutlu akı'lsın
hayat bizim için... iyilikler de kötülükler de... herşey kolay olsaydı bu sefer de sıkıntıdan patlardık.. şikayet etmemek lazım.. eğer gerçekten istediğimiz birşeyin peşinden koşuyorsak..
Yorum Gönder