the secret of happiness is to count your blessings while others are adding up their troubles -william penn

2 FİLM 1 KİTAP (ve orjinallikten ölen bir başlık)



bu haftanın, daha doğrusu geçtiğimiz 3 günlük tatilin filmleri: COCO BEFORE CHANEL ve JULIE AND JULIA.

COCO BEFORE CHANEL

ilk olarak "The Da Vinci Code" da izlemiştim Audrey Tautou'yu. ardından "A Very Long Engagement", "Hors de Prix" ve "Amelie"... ama illa ki "Amelie"! (seyretmeyenler varsa: çok ayıp!). itiraf etmeliyim. Amelie'yi seyrettikten sonra, The Da Vinci Code ve Hors de Prix deki performansını biraz, nasıl denir, "yavan" bulmuştum. Amelie'den sonra ne yapsa yaranamaz, diye düşünürken Coco Before Chanel ile beni yine kendisine hayran bırakmayı başardı.

Coco Before Chanel, modern kadının giyim tarzının yaratıcısı olan, moda fenomeni Gabrielle "Coco" Chanel'in hayat hikayesi...gabrielle ve kızkardeşi adrienne, babaları tarafından yetimhaneye bırakılırlar ve onu bir daha hiç görmezler. iki kızkardeş, dikiş dikerek ve şarkı söyleyerek hayatlarını kazanmaya çalışırlar. gabrielle yeteneğini henüz farketmemiştir ve şarkıcı olmak ister. kızkardeşiyle yolları ayrılır ve tek başına kalan gabrielle, kabarede tanıştığı etienne balsan isimli bir soylunun kapatması olarak hayatına devam eder. ne yaşadığı hayatı ne de kontu sever. çevresindeki insanların hiç çalışmaya gerek görmemelerini yadırgar. kadınların dantellerle ve mücevherlerle donatılmış giyim tarzlarıyla, tüylü ve büyük şapkalarıyla açıktan açığa alay eder... sadeliğe çok düşkündür... kontun elbiselerini keserek kendine giysiler yapar. bir tiyatro sanatçısı için tasarladığı şapkalar ile sosyetede adından söz ettirmeye başlar. hayatındaki asıl büyük değişiklik, kontun arkadaşlarından biri olan arthur capel ile tanışır... ilk defa aşık olur.... ancak kont, soylu ve zengin bir ingiliz ile evlenmek üzeredir... yine de konttan aldığı destekle kendine şapka dükkanı açan gabrielle'in hayatına bir trajedi yön verir.

azimli, kararlı, güçlü ve "farklı" bir kadının hüzünlü hayat hikayesi.... mutlaka izlenmeli..


JULIE AND JULIA

başka bir "gerçek hikaye".. başrollerinde meryl streep ve amy adams var. amy adams'ı ilk kez "enchanted" de seyretmiştim. oldukça yetenekli olduğunu düşündüğüm bir oyuncu ve Julie and Julia seyrettiğim üçüncü filmi.

meryl streep ise, seyretmeye doyamadığım bir diğer oyuncu.. filmin yönetmeni ise, defalarca seyrettiğim pek çok filme imzasını atan nora ephron (bewitched, you've got mail, sleepless in seattle, when harry met sally -görüldüğü üzere meg ryan ile çalışmayı seviyor-).

julie and julia farklı zamanlarda yaşamış iki kadının verdiği benzer mücadeleyi konu alıyor. filmin senaryosuna kaynak oluşturan kitap ise julie powell tarafından yazılmış. filmin iki ana karakteri var: julia child ve julie powell.

1912 yılında california'da doğan julia child, marshall planı çerçevesinde abd hükümeti adına kamuoyu oluşturmak üzere paris'e atanan paul cushing child ile evlidir. paris'te cordon bleu isimli aşçılık okulunda yemek yapmayı öğrenir. tesadüf eseri, bir yemek kitabı yazmaya çalışan simone beck ve louisette bertholle ile tanışır. üçü birlikte uzun yıllar sürecek bir yemek kitabı yazma çabasına girişirler ve yaklaşık 8 yıl sonra mastering the art of french cooking isimli kitabı yayınlamayı başarırlar. julia child 2000 yılında fransa tarafından legion d'honneur nişanı, abd hükümeti tarafından ise 2003 yılında başkanlık özgürlük madalyası ile ödüllendirilir.

julie powell eşi ile birlikte quenns'te bir pizza salonunun üst katında yaşamaktadır ve hayatında hep birşeyleri yarım bırakmaktan şikayetçidir. editörlük yapmıştır ancak şimdi bir hükümet kurumunda sekreterlik yapmaktadır. yemek yaparken tüm sıkıntılarını unuttuğunu farkeden julie, eşinin desteğiyle yemek üzerine bir blog açmaya karar verir. 365 gün içinde 524 farklı yemeği pişirmeye çalışacak ve bu süreçte yaşadığı deneyimleri blogunda yayınlayacaktır. julie'nin, deneyeceği yemekler için kaynak olarak seçtiği kitap ise julia child'ın yazdığı mastering the art of french cooking'dir.

daha önce "doubt" da karşılıklı rol kesen yaşayan efsane meryl streep ve amy adams'ı (36 yaşında olduğuna inanasım gelmiyor ve hayır, doubt'u seyretmedim -henüz!) büyük bir keyifle izledim. filmden kesinlike sıkılmıyorsunuz. izleyin.. pişman olmayacaksınız..


1 kitap demiştik, ondan da bahsedelim. elime aldığım kitapları aylarca süründürmekten hoşlanmadığım ve tez, ales derken kitap okumaya vakit bulamadığım için uzun zamandır doğru dürüst kitap okuyamaz olmuştum. 23 nisan'ın tatil olmasından ve cumartesi gününü de ofisçek tatil ilan etmemizden dolayı -buna bir de yazarın yeni kitabının çıkmasını ekleyelim- ne zamandır rafta bekleyen -ki normal şartlarda aldığım gibi tüketirdim- paulo coelho'nun kazanan yalnızdır isimli kitabını okudum -cuma başladım ve çarşamba bitti :D-

paulo coelho'nun kitaplarıyla yakından ilgiliyseniz, bilirsiniz; kitaplarında genellikle hayallerinin peşinden giden/gitmeyen insanlar, bu insanların çektikleri acılar ve düşünceleri, tanrı -tanrının kadın yüzü- vb gibi temaları işler. kazanan yalnızdır da yine aynı temel üzerine kurulmuş ancak yazarın son çıkan kitaplarından (zahir -ki adımın yarısı bu kitaptan gelir, portobello cadısı) daha farklı bir konu üzerine kurulmuş: para, güç, bunlara değer veren insanlar ve içinde yaşadıkları sahte dünya. belki diğer kitaplarına göre daha gerçekçi bir iskeleti olduğu için, hepimizin imrenerek baktığı bir dünyanın perde arkasında yaşananları, kendine özgü felsefesi ve yorumuyla aktardığı için "tadı damağımda kalan kitaplardan biri" oldu.. kitap, cannes film festivalinde işlenen cinayetlerin, birkaç farkı karakterin geçmişi ve bulundukları yere nasıl geldiklerinin hikayesini anlatıyor.. okuyun derim..




4 yorum:

nox dedi ki...

kazanan yalnız mıdır bilemem ama kazanan kaybedendir de aynı zamanda;)

sağlıcakla kal, hayırlı kazançlar diye deyim var; evet aynen öyle, hayırlı günler ve kazançlar zahir

nox dedi ki...

filmler hakkında uzun uzun yazmışsın, tebrikler..ben tavsiye etsem bir filmi şöyle derdim.

"şu film güzel.konuya siz bakın.imdb puanı da şu, hatta puanınada siz bakın;film ama cidden güzel:)"

sağlıcakla mutlu kal

mavi dedi ki...

:D bilmem, belik de en iyisi az ve öz şeyler yazmak, daha somut, nesnel bilgiler vermek ve filmle ilgili yorumu kendilerine bırakmaktır. sonuçta, usta sinema eleştirmenleri değil, biçare ölümlüleriz, bir filmi belli bir yere kadar yorumlayabiliriz. insanların beğenileri tamaman kendilerine özgüdür ve bu alana müdahele edilmemelidir. fimleri geç izlememin ve kitapları geç okumanın nedeni bu aslında: popülaritesinin geçmesini, insanların heyecanının sönmesini beklemek ki daha objektif bir biçimde değerledirip filme ya da kitaba haksızlık etmemek..

uzun yazmak biraz da çeneden galiba: bakınız - son yorum :D

Adsız dedi ki...

Unquestionably believe that which you stated. Your favorite justification seemed to be on the net the easiest thing to be aware of. I say to you, I definitely get annoyed while people think about worries that they plainly don't know about. You managed to hit the nail upon the top and also defined out the whole thing without having side effect , people could take a signal. Will probably be back to get more. Thanks

 

Follow Me

Contact

Ad

E-posta *

Mesaj *

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı