the secret of happiness is to count your blessings while others are adding up their troubles -william penn

CADI KAZANI


uzun zaman oldu biliyorum. tezin telaşı, ales derken düşünecek bile vaktim olmadı ki oturup cümlelerimi toparlayayım, yazılarımı yazayım. -hoş yazacak ne varsa.....- iyi haberlerle geri döndüm ama.. yani bir kısmı iyi.. tezi bitirdim. alnımın akıyla, heyecandan, meraktan tir tir titreyerek, savunmamı verdim. dahası, jüri tezimin yayınlanmasını önerdi. düzenlemeler tamam; haber bekliyoruz şimdi dört göz beş kulak olduk. bütün ümitleri bağladık, bekliyoruz. ales'den de geçtim -daha doğrusu geçer gibi yaptım. o da ne macera! sınav sisteminin değiştiğini, cevap kağıdına kimlik numaramı kodlarken öğrendim. 80-90 patlatırım derken elim böğrümde kaldı yine. sırat köprüsünden geçsem daha kolaydı! baraj puanı tamam ama, yükseltmek lazım, yetmez.

en güzel haber: üçüzdük ya hani biz.. dört kişi olduk şimdi. şirinemin güzeller güzeli bir kızı oldu. onun sevincindeyiz şimdi. kaderi ksımeti güzel olsun bebişimizin. -çoğul eki! hep birlikte yaptık ya!

iyi haberler bu kadar gelelim gün karartan, yürek daraltan olaylara, olaylardan hatırda kalanlara...

şu tez bitince herşey bir anda değişecek sanmıştım. tepemden aşağıya yıldızlar kayacak, bolluk bereket, mutluluk, sağlık sıhhat ve yakışıklılar içinde yüzeceğim sanmıştım. hele bir de yayınlanacağı kesinleşince, ayaklarım yere değimemişti günlerce, böbür böbür böbürlenmiştim. tezi bitirip de çıkışı alınca profesör yapacaklar, ödüller verecekler sanmıştım.

safmışım.. yanılmışım..

hocamla konuştum geçen hafta. umutsuz bir konuşma oldu. "ben sana inanıyorum" dedi. "çok kısa zamandan çok iyi işler başardın, daha da iyilerini yapabilirsin." "ama yine de istersen şansını başka yerlerde de dene" dedi. satır aralarında da
"bizden sana hayır yok. sana başka kapılarda başarılar dilerim" demeye getirdi. bu, beni aynı konuda ikinci kere umutsuzluğa sürükleyişi... paulo coelho'nun meşhur simyacısında geçer şu cümle: bir kere olan bir daha asla tekrarlanmaz, ama iki kere olan birşey üçüncü defa da olacaktır. anlayana sivrisinek saz dedim ben de, başladım cv'leri dağıtmaya, başka şehirlerdeki üniversitelerde kadro bakmaya. ama kahpe felek, ağlarını en yapışkan iplikle örer ya, kadro yok! yönetim organizasyon / işletme kadrosu yok! aynı romanda "hayallerinden asla vazeçme" diyor ama benim yönüm o taraf değil bu aralar.

tez bitti, sınav verildi, şirinemin bebeği bir aylık oldu ama ben hala aynı yerdeyim. ne uzadım ne kısaldım ama içim kapkara karardı kaldı. reenkarnasyon diye birşey varsa eğer, gelecek bütün ömürlerimi bu hakkımda tüketmekteyim hızla. şu iş dünyası dedikleri cadı kazanı yüzünden dirhem dirhem azalmaktayım. iş dünyası hakkında cilt cilt kitaplar yazanlar, kuramlar üretenler haklıymış! bir bildikleri varmış ki adamlara unvan vermişler, önce alkışlamışlar sonra da unutarak ölüme terk etmişler. al sana motivasyon teorisi, maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, ahanda işgören tatmini, biraz da örgütsel bağlılık kattık mı tamamdır! şu motivasyon dedikleri şeyi, karnımızı doyurma telaşıyla hep itip kakıp köşelere fırlatıyoruz ama bi kez "karnım tok, sırtım pek" dedik mi kakıldığı yerden şöyle bir kafasını uzatıp yokluyor bizi. işte, bu andan sonra ne çernobil ne hiroşima,, dünyanın en büyük felaketi, insan soyunun laneti tatminsizlik kocaman bir duvar gibi önümüze dikiliyor. ama... aması var: tatminsizlik everest boyu ama borçlar da mariana çukuru! ne ileri gidebiliyorsun ne geri dönebiliyorsun. istifayı bassan beş parasız ortada kalacaksın. beynini kemirenlerle, nasıl bir cehennemde yaşadığını bilmeyip de bik bik ötenlerle sarmalanacaksın. yetmeyecek, bu krizde kıyamette, bu şehirde başka iş bulamayacaksın, o depresyon senin, bu bunalım benim, seni mi kırıcam hadi bu intihar da benim olsun deyip, soluğu betonda alıcaksın -unutulmaktan korkmasan.


uzun lafın kısası sevgili okur,
dertliyim çok ya, bir dokun milyonlarca ah işit benden, her hücrem ayrı ses verir... bir de kozmik bir soru takıldı kafama. bak iyi bak ama yüzyılın sorusu. einstein gelse çözemez: işte "o" soru: insan kaynakları yetkilileri neden "hobiler" kısmına özellikle bakarlar? öyle ya, haftada 6 gün körfeze nazır penceresiz bir odada çalışan adamın hobisi mi olur?

ben, işe girmeden önceki bütün hobilerimi bıraktım mesela. çok çocuksu kaldılar be! iki yeni hobim var şimdi: patronu sinirlendirmek ve patron bana her kızdığında dolu dolu waffle yemek. bir de yakında cinayet romanları yazmaya başlayacağım . denenmiş yemek tarifleri gibi, ben de uygulamlarımdan elde ettiğim deneyimleri sizlerle paylaşacağım. -uygulamalı bilimlere bizim de katkımız olsun.

şimdi izninizle, waffle'ı geldi. soğumasın!

şansın, talihin, kaderin benimkinden güzel olsun ey okur!

pic: fucked up by tarantulove




0 yorum:

 

Follow Me

Contact

Ad

E-posta *

Mesaj *

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı