the secret of happiness is to count your blessings while others are adding up their troubles -william penn

OTOPSİ RAPORU


insan olmanın tarihini, kurduğumuz bu muhteşem uygarlığın bir dönemini, başlangıcını, "karanlık çağ" olarak isimlendirdik. tarih boyunca, zamanımızın başlangıcında yaşadığımız bu ilkel dönemi, farklı şekillerde tekrarlayıp; toplumun genelinden farklı olanları ya da sadece kedisi olan kadınları cadı diye yakarak, üstün ırk sevdasına kapılıp ya da sadece yapmış olmak için, milyonlarca masum insanı katlederek, başka karanlık çağları tecrübe etmek zorunda kaldık.

karanlık dönemler, sadece topluluklara özgü değildir. bazen biz de kendi kişisel karanlık çağımız yaşarız. bazı durumlarda şartların elinde kukla oluruz, iplerimiz hep "şans"ın elindedir; nereye isterse götürür, ne isterse yaptırır. bazen de bu uzun karanlık çağ, bizim bilgimiz dahilinde sürer. tüm işaretler durmadan önümüze serilirken basiretimiz bağlanır adeta ve hiçbir şey yapamadan karanlığın bizi yavaş yavaş yutmasına izin veririz. sonra isyan ettiğimiz o an gelir. "en karanlık an şafak sönmeden önceki andır" deyişini doğrularcasına, uzun süren zor bir dönemin ardından büyüüük bir aydınlanma yaşarız ve evrenin tüm sırlarına vakıf oluruz (:P).

beni ele alalım. bu kadar çok çalışırken, ofiste kimsenin yapmadığı ve bazı durumlarda başkalarının yapması gereken işleri yapan, sabahın köründe herkeslerden önce ofise gelen ama hep en son çıkan, başkasının yapması gereken işler yüzünden azar yiyen, işten atılmakla tehdit edilen bir garip mavi'yi masaya yatıralım.

şartların kuklası olarak başladığım ve bilinçli aptallık olarak adlandırdığım kariyerime son hız devam ederken, kısacık bir aydınlanma anı yaşadım ve bütün bu laf kalabalığını yapmamın sebebi de budur.

insan kaynakları uzmanlığı kursuna başladım.

diyeceksiniz ki bunda ne var? benim için önemli. çünkü, kendimi koşulların elinden ve en çok da kendi zulmümden kurtarmaya karar verdiğimin göstergesi (aslında kilo verme kararı almamla başladı, kariyer kararlarıyla devam ediyor). arkadaşlarımın içinde kariyeri sıfırın altında sürünen bir tek ben varım. doğal güzelim, yönetici asistanlığıyla başladığı iş hayatı serüvenine dış ticaret üstü insan kaynakları yöneticisi olarak devam ediyor, dünyalığını da yaptı. allah daha çok versin. şirinem akademik kariyeri seçti, başarılı bir akademisyen olma yolunda hızla ilerliyor. kariyerini güzeller güzeli bir bebişle taçlandırdı. dünyalığı da hazır. allah kuzuma da daha çok versin. grubumun geri kalanı, hayatına bir şekilde yön verdi. içlerinde en acınası halde olan bir tek ben varım. otopsi raporu aşağıdadır.

-cinsiyet: kadın
-yaş: 29
-kilo: 76,9
-eğitim durumu: üniversite üstü yüksek lisans
-medeni durum: beyaz atlı (bu yaştan sonra muhtemelen beyaz saçlı) prensim bilinmeyen bir yerde beklemede olabilir veya ben boş yere umutlanıyor da olabilirim.
-iş: yönetici asistanı ama siz ona her türlü ayak işini yapan joker eleman da diyebülürsünüz.
-ikametgah: ailesi nerede yaşarsa ora
-araba: bütün belediye otobüsleri benim!
-sosyal statü: açlık sınırının da altında ama çok şükür başının üstünde çatı var.

özet bu. daha da özeti: jean valjan benim yanımda imparator kalır!

minnettar olmadığımı sanmayın sakın. sabahına sağ çıkamayacağımı düşündüğüm çok geceler oldu. perdeleri sıkı sıkıya kapalı karanlık bir odada kendi kendime yarattığım hayali dünyaların içine hapsolup, gerçeklerden tümüyle kaçmaya çalıştığım ve bunu başardığım zamanların içinden geçip geldim. ama bu sefer de bambaşka bir girdabın içinde kaybolup gitmek üzereyim. huyum değil, çevremdeki insanların hiçbirine "ben çok kötüyüm, bana yardım edin" demek. hep kendi içimde, kendi kendimin yaralarını sardım. arkadaşlarınız ya da aileniz size ne kadar yakın olursa olsun, sizin için ne yaparlarsa yapsınlar sonunda hep tek başınasınız çünkü. sahip olduklarım için şükrediyorum sonuna kadar... ama maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi diye bir şey var. karnımı doyurmayı başardıktan sonra, saygı görmek istiyorum, öğrenmek, gelişmek, kendimi ifade etmek istiyorum... birşeyleri başardığımı görmek istiyorum. bu işe başladığımda sonunda paramı kazanacağım diye sevinçten içim içime sığmıyordu. işe giderken, camekanlarda kendime bakıyordum sürekli işi olan ben miyim diye. üstelik pek çok şirket, pek çok proje vardı ve iki okul okumuş (okuyan) bana da elbet biri düşerdi.
olmadı.
bir sürü başka şey oldu onun yerine. gerizekalı oldum, kafasız oldum, beceriksiz oldum, temizlikçi oldum, çaycıbaşı oldum. başkalarının -hatta şirket dışındaki başkalarının- yapmaları gereken ama yapmadıkları işlerden sorumlu tutuldum, şirket cep telefonu faturaları çok geldiği için azar yedim, karısının yaptığı alışverişin hesabı benden soruldu, önceden planlanıp kurgulanmış azarlar işittim, bir telefon numarası yüzünden olan zavallı anacığıma oldu. ben olsam çoktan çekip gitmiştim, dediğinizi duyar gibiyim. o kadar kolay değil işte. işsiz olduğum zamanlarda, delirmeye ne kadar yakın olduğumun hayaleti, "bu sefer tamam, istifa ediyorum" dediğim her seferinde hortlayıp aklımın sınırlarındaki bütün askerleri tek tek avlamaya başladı ve ben de ordularım olmadan meydanlara çıkıp at sürmeye cesaret edemediğimden koca kıçımın üstüne oturup kaldım her seferinde.

başka insanların bir kişi hakkındaki düşüncelerinin, o kişinin davranışları üzerindeki etkisini belirleyebilmek üzere bir araştırma yapılmış ecnebi memleketin birinde. beş araştırma görevlisi arkadaş, okulun en pasaklı kızına sırayla çıkma teklif etmişler ve evet, her teklifle kendisini biraz daha özel sanan çirkin ördek yavrusu bir anda kuğuya dönüşüvermiş üstelik başkalarından da teklif alarak! bunun tersi de geçerli. birine sürekli "sen beceriksizsin, salaksın, bi halta yaramazsın, kötüsün, kakasın" dersen o kişiyi aynen bu sıfatlara uygun davranışlar sergiler hale getirirsin (davranış bilimleri uzmanı olduğum hiç belli olmuyo di mi). psikolojik olarak içinde bulunduğum durum bunun aynısı işte. uzunca bir süre kendimi beceriksiz, pis, hiçbir işe yaramayan, atsan atılmaz, hatta bu adamın başına bela hissettim.

ekonomik olarak sadece kendi bakımımdan sorumlu olmadığım gerçeğini de ekleyin bunun üstüne. al sana en babasından kısır döngü. kısır döngünün kralı!

artık bu durumu değiştirmek için çalışıyorum. bütün enerjimi, kendime olan saygımı yeniden kazanmaya adadım. çünkü "ben"den kıymetlisi yok! daha başka kurslar da bakıyorum. parasız kalıcam, kavga dövüş patrona bişileri kabul ettireceğim. başka seçeneğim yok çünkü. ya alnımın akıyla bu işten çıkacağım ya da etrafımdaki insanların hayatlarına imrenerek bakacak, her seferinde biraz daha fazla kendi içime kaçacak ve sefilleri oynamaya devam edeceğim.
okuduğum kitaplardan birinde, istemediğiniz ancak alışkanlık haline gelmiş bir davranışı değiştirmenin yolunun, öncelikle bu davranışı her yaptığınızda fark edip kesmek ve yerine istediğiniz davranışı sergilemek olduğu yazıyordu. bunu uyguluyorum ben de. onların düşündüğünden çok çok daha fazlasına sahip olduğumu biliyorum. daha iyisini başarabileceğimi düşündüğüm için şartları -ve patronu- zorlayıp kurslara gitmeye karar verdim. İKY kursu başlangıç, devamında gitmek istediğim başka kurslar, yapmak ya da öğrenmek istediğim başka şeyler var. nasıl ki kilo vermeye karar verdim ve hayatımda hiç olmadığı kadar uzun bir süredir -3 ay- istikrar ve azimle bunu sürdürebiliyorsam, geleceğim ve kariyerim için de aynı kararlılığı gösterip kendime yeni -ve mümkünse şimdikinden tamamen farklı- bir yol seçmeyi başaracağım.

P.S. kariyer yapamazsam tamamen zengin koca bulma ve çocuk yapma üzerine yoğunlaşmaya da karar verdim :D:D:D


0 yorum:

 

Follow Me

Contact

Ad

E-posta *

Mesaj *

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı